17 Eylül 2011 Cumartesi

Yazı - Dil - tarih alanında yapılan inkilaplar

YAZI, DİL VE TARİH İNKİLABLARININ EĞİTİMİMİZDEKİ YERİ NEDİR?
Türkçülüğün akımının etkisi ile bay bayan sadeleşme hareketleriyle ilk çıkarılan yazının ıslah yada değiştirilmesi meselesi gündeme getirilebilir. Atatürk’e göre Arap harfleri şu nedenlerle
• Türkçülüğe uygun değildir.
• Öğrenilmesi zorunludur ve toplumda eğitim düzeyinin düşüklüğünün bir nedeniyle 1 kasım 1928 tarihli bir kanunla Latin temeli yeni bir alfabe kabul edilmiştir.
1931 de Türk tarih kurumu, 1932’de Türk Dil Kurumu kurularak Türkçe’nin dünya dillerine kaynak etmiş olabileceği yolunda Güneş Dil Teorisi ortaya atmıştır.
Tüm bu olaylardan amaç, hem batılılıkların tarih, ırk, ayacılık gibi haksız saldırılarıyla bulunduğu Türk insanına haklı bir güven duygusu aşılamak hem de bilim adamlarının yeni araştırmaları olmuştur.
Yazı, dil ve tarih inkılaplarının eğitimimize etkileri şöyledir.
• Okur – yazar sayısını arttırmak için çok yeni bir okuma, yazma faaliyeti başlatıldı.
• İnkılaplar doğrultusunda sözlükleri tüm basılı ve resimli yayımlar tekrar düzenlendi.
• Bir çok öğretmen Türk dili ve Tarih Kurumlarında görev alırken günlük dilde olduğu gibi, bilimsel terimlerde de çok geniş bir Türkçeleştirme faaliyetine girerek yeni terimler yapılmıştır.
O dün emde darülfünunumuz memleket üzerindeki hurafe ve yoldan sapma kuvvetlerine karşı inkılap fikirlerinin mücadele aracı haline gelmiştir.
1933 reformuna gelinceye kadar darülfünunlardan istenen verimi alınmayışının iki sebebi vardır.
1- Darülfünun inkılaplara karşı olumsuz tutum takınmıştır.
2- Darülfünunda ciddi topluma yararlı, bilimsel çalışmalar yapılmamıştır.
1932 yılında Prof. Albert Malche’in hazırladığı raporda belirttiği aksaklıkları ise hocaların sadece ders vermekte yetinmekle, fakülteler arasında işbirliğin olmayışı .
Araştırmanın yapılmadığını, çevirileri ters olarak kabul edip derslerinde çok yüzeysel not tutulur. Öğrenciyi araştırmaya yöneltmeyen, düşünmeden kabule zorlayan, ezberci bir yöntem uygulanmaktadır.
Mayıs 1933’te 2252 sayılı Kanun Darülfünün kaldırmış eğitim bakanlığı İstanbul üniversitesini kurmakla görevlendirmiştir.
1953 reformunun temel özellikleri şöyle belirlenmiştir.
1- Özerklik kaldırılıp üniversite, eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulup, idari yönden herhangi bir açıyla farkı kalmamıştır.
2- Darülfunun hocaları geniş ölçüde olanak, batıda okuyup gelenler doktora şartı aranmaksızın doçent olarak atanması ve nazi baskısından kalan Alman ve Orta Avrupalı profesörlere Bu yabancı profesörlerin Türk üniversite ve bilim hayatında katkısı ile olmuştur.
3- Bir çok öğretim üyesinin yetişmesine katkıda bulunarak çok sayıda öğrenci yetiştirmişlerdir
4- Bir çok enstitü, linic, laboratuarı kürsü kurulmasını sağlamıştır.
5- Çoğu Türkçe öğrenmek onların derse aktarımını da arttırıcı olmuşlardır.
Reform çalışmaları sadece İstanbul da yapılmamış, 1925’te Ankara da Hukuk mektebi 1930’da ziraat enstitüsü, 1935 ‘de Dil ve Tarih Coğrafya fakültesi 1945’te Tıp fakültesi, 1944’de ilahiyat fakültesi kurulmuş. Dil ve tarih coğrafya fakültesinin adını Atatürk vermiş ve Kancıtak 1 Kasım 1937’de Atatürk’ün TBMM’de söyledikleri yüksek öğretim tarihinde önemlidir.
“Memleketi şimdilik üç büyük kültür bölgesi halinde düşünür. Batı bölgesi için İstanbul bölgesinde başlamış olan düzeltme susamını daha radikal bir şekilde uygulayarak bir şekilde uygulayarak Cumhuriyete modern bir kurum kazandırmak , merkez bölgesi için Ankara Üniversitesini az zamandan kurmak lazımdır. Doğu bölgesi Van Gölü sahillerinin en güzel bir yerinde her şubeden okulları ve üniversitesi ile modern bir kültür şehri yaratmak yolunda şimdiden faaliyete geçilmelidir.
Halkın bu yeni yazı inkılabını kabulü kolay olmamış biraz tartışmaya neden olmuş.

A. LATİN HARFLERİNİ SAVUNANLAR :
Eski yazı güç ve geç öğrenilmesi ile herkesin bir çok kelimeyi çeşitli şekillerde yazıp ortak bir yazım kuralının olmayışı bu harfler yüzünden yabancılar Türkçe öğrenmek istemiyor ve az çok öğrenim görmüş olanlar bile bu yazıları yanlış okuyorlardı. Yayınları sınırlı kişiler okuyor eğitim yavaşlamıyor buna karşın Latin alfabesine karşı olanların savundukları eski harfler iki üç ayda öğrenebiliyor. Kullanılması kolay olup ste no gibi yazılarak az yer tutmasıdır
Bir imla kılavuzu hazırlanarak imla probleminin ortadan kaldırılması sağlanabilir.
Bir çok yabancının Arapçalar öğrenmeye istekli olup bu gün yazılarda bilinmeyen kelimelerin doğru okunmayıp eğitiminin yaşam olmasının ne denir konuşma dili ile yazı dilinin birbirinden farklı olmasıdır. Düşüncesini savunmuşlardır.
Bir çok aşamadan sonra 1928 yılında Latin harfleri esas alınarak yeni bir Türk alfabesinin oluşmasına başlanmış bu arada TBMM ‘de Türkiye de artık uluslar arası rakamlarının kullanılması yasası çıkartılıp yazı inkılabının önemli adımlarından biri oldu.
Türkiye deki tartışma ve çalışma Avrupa da da taktirle karşılanıyor destekleniyordu.
Baş vekalet 24 Mayıs 1928 tarihli emri gereğince ücreti Haziran ayı ortalarında Latin harflerinin lisanımızda suret ve imkanı tatbikini incelemek için dil encümeni: Yurda ilk toplantısını 26 Haziran 1928 de Gazi Mustafa Kemalin başkanlığında yapar. Bu komisyonun 14 üyesi vardı. Ayrıca bu komisyon ağustos başında 41 sayfalık “ elif bağ raporu “verdi. Komisyonun bu olumlu raporundan sonra Mustafa Kemal Gül hane Parkında Cumhuriyet Halk Fıkrasının düzenlediği halka acık bir toplantıda yazı inkılabını halka şöyle duyurdu “arkadaşları güzel dilimizi ifade etmek için yeni. Türk harflerini kabul ediyorum” bizim güzel ahenctarı zengin lisanımızı yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran anlaşılmayan ve anlamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak ve bu lüzumu anlamak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz bu yeni harflerle eheme hal pek çabuk bir zamanda mükemmel bir suretle anlayacağız. Anladığımızın arasına yakın zamanda bütün kainat şahit olacaktır. Ben buna katiyetle eminim olacaktır.
Bu etkili konuşmanın ardından 1 Kasım 1928 de TBMM’nin 3 devre ilk oturumunda 15 kişilik geçici komisyonun aldığı kararla yasa tasarısı kabul edildi.
3 Kasım 1928 de yürürlüğe giren bu yasaya göre en geç 1929 Ocağında devlet yazışmaları yeni yazı ile yazılmasına karşın basım işleri nedeni ile bazı evraklar 1929 Haziranına kadar eski usulde yazılacaktır. 1928 Aralığından sonra her türlü basılı şeyler yeni harflerle basılmaya başlanıp, halk için zorluk geçmemesi için 1928 Haziranına kadar eski harfli dilekçeler kabul olunabilecektir.
Bu yeni harfin terfiki için yazı inkılabı başarı ile savunmaları için 1931 yılına kadar gazetelere prim verilmesi hususunda da bir yasa çıkarıldı.(ertem, reçin,elifba den alfabeye Türkiye de de harf ve yazı meselesi İstanbul: dergah yay. 1991. 5.236)

B. MİLLET MEKTEPLERİ
Cumhuriyet ilkelerine göre insanların eğitilmesi ve okutulması için “halk mektepleri” veya halk dershanelerinin kurulması gerekiyordu ayrıca Türk ocaklarının “halk evi” olarak eğitim yapması gerekiyordu. Ayrıca Türk ocaklarının “halk evi” olarak eğitim yapması gece okulları ve seyyar okulları kurulması gibi önerilerde bulunuyorlardır. Bakanlık 1928 Temmuzda hazırladığı “halk merkezleri” veya talimatnamesi ve aynı yılın Eylül ayında Halk dershanelerinde 64,302 kişi ve halk eğitimi çalışmalarının yapılması gerekiyordu. Daha sonra bu dershaneler milletin yapılması gerekiyordu. Daha sonra bu dershaneler millet mektepleri adı altında örgütleniyordu.
Bakanlığın hazırlayıp 24/10/1928’de yürürlüğe koyduğu yönetmeliğe göre millet mektepleri, yeni Türk harflerinin kolay bir şekilde okunup hazırlanabilmesinden bütün millet faydalanabilmek ve bütün halk kitlelerini hızla okur yazar duruma getirebilmek için kuruluyordu.
16 – 40 yaşları arasında vatandaşlar açılan okullara devam etmeye veya dışardan sınav vererek belge almaya mecburdurlar. Öğretmen veya okul olmayan köylerde, köyler yeni yeni yazı öğretecek ( seyyar talim heyetler) kurulmuştur. ( madde 42-43 ve seyyar talim heyetleri izahran) bunların haricinde her fırsatta ve her ceşit vasıta ile halkın yeni yazıya ilgilerini çekmek, okuma ve yazmanın hatalarını anlatmak için bir örtülü . bu kursları bitirenleri pekiştirmek için ödüller verilecektir.
Maarif Vekili Mustafa Necati bey 2 Aralık 1928’de valiliklere gönderdiği genelgede, millet mekteplerinde 1 Ocak 1929’dan itibaren derslere başlanması için her öğretmene bir millet mektep dershanesi kurulacağını bir çok döneminde başarılı olamayanların öbür kursa katılacaklarını tek öğretmenli köylerde yeni yazı bilmeyen yetişkinler için açılan dört aylık A kurslarında hem de eski harfleri okuyup yazabilenler de iki ay süreli yeni harfleri öğrendikleri B kurslarında açılacağı emsi üzerine millet mektepleri 1929 yılında yoğun bir şekilde açılmaya devam etmiştir.
Millet mektepleri daha sonra amaç yeri yazıyı öğretmek insanlara, hayat ve geçiminin gerektirdiği ana bilgileri de kazandırmak olmuştur. Ayrıca millet mekteplerinde ki öğretmenlere ek ücret verilerek denetim ücretini ise vilayetlerin Maarif bütçeleri karşılıyordu.
Millet mekteplerinin en objektif değerlendirmesi belge verdiği vatandaş sayısı ve Türkiye’nin okur yazarlık oranını ne kadar yükselttiği açısından baktığımızda 1928 – 1935 devresinde millet mektepleri statüsünde evraklar için 33.560 kadınlar için de 12.853 olmak üzere toplam 47.828 acılan A dershanelerin de toplam olarak 2.092.392 kişi ders görüp 930.140 kişi belge almıştır. Burada dikkatimizi çeken başarı oranının çok düşük olmasıdır. Ayrıca 116.119 kişi de dışardan A dershanesi sınavına girerek belge almıştır. B dershanelerinde ise 38.0.955 kişi devam etmiş 240.982 kişi belge almış ayrıca 26.955 kişi de dışardan sınava bu dershanenin belgesini almıştır.

19/7/1935 yıllarında okuma yazma bilenler oranı
Yıllar kadınlar erkekler genel

1927 4 17.4 10.7

1935 10.5 29.3 19.9

artış 6.5 11.9 9.2

Bu başarısızlığın ana nedeni o dönemde Mustafa Necati gibi bir bakanın olmayışıyla inkılap hey açanının sönmesi öğretmenlerin bu işe kendilerini fazla vermemeleri ve yönetmelikte belirtilen sürelerin bu işe yatmadığı gibi faktörlerdir.

C. YABANCI EĞİTİM UZMANLARI
John Dewey’in Türkiye maarifi hocalarında ki raporu (1020)
Cumhuriyet döneminde milli eğitim teşkilatının düzenlenmesi ve top yekun kalkınma eğitim ilişkisinin kurulması konusunda başvurular ile kişi daha memnundur

Prof. Dewey, eğitimin amaç ve hedefleri dikkate alınmadan gecici meselelerin çözümünden hareket etmenin eğitim meselelerini değerlendirmeyeceği ve eğitim sistemine herhengi bir katkıda bulunmayacağı belirtilirken ikinci derecedeki konuları zaman zaman esas alınması sebebi ile milli eğitimin amaç ve hedeflerinden uzaklaşıldığının göz önünde tutulmasını istemiştir.
Köhnelerin mesleki terbiyesinin gidişatına dair raporu (1925) doktor kühne öncelikle niçin ve kimin için sorularına cevap arayarak güçlü bir devletin müesseselerinin işlerlik kazanmasını eğitilmiş insan gücü ile mümkün olabileceğini belirtirken milli devletin kurulması için yalnız siyasi fikri ve askeri açıdan kuvvetli olmanın yeterli olmadığı bunların güçlü bir ekonomi ve modern bir yönetimle tamamlamaması gereği üzerinde durmuştur
Ayrıca ekonomik gelişmenin sağlanması için, iklim şartları arazi verimliliği, ham maddelerin ön şart olmasıyla beraber bu unsurları değerlendirecek ve yönetecek insan gücünün bulunamaması veya yetiştirilememesi durumunda iktisadi kaynakları harekete geçirmek için gerekli olduğu bunu da en sağlam kaynak olan vergilerle karşılanmasını tavsiye etmiştir.
Dr. Köhne raporunda mesleki eğitim, sanayi ve üniversiteler konularına yer vermiştir.
Ömer Buyse nin Teknik Öğretim Hakkındaki Raporu ( 1927 )
1927 yılında Belçikalı teknik eğitim programları uzmanı, açılması düşünülen teknik okullar ve uygulanacak programlar hakkında rapor hazırlamıştır.
Ömer Buyse raporunda Belçika dan bilgiler sunarak Belçika ve benzeri batı ülkelerindeki ekonomik kalkınma, teknik eğitimin gelişmeleri konularına değinmiştir.
Bu raporun özü şu şekilde özetlenebilir:
Buyse’nin önerdiği programlar üç grup halinde incelenebilir.
1- İş üniversitesi ders programları
2- Sanat okulları ders programları
3- Akşam sanat okulları ders konuları
İş üniversitesinin çerçeve programı değinilecek yönü atölye, teknoloji, resim, matematik, fen bilgisinin değişik şekilleri ve beden eğitimi olarak özetlenebilir.
Bay ve Bayan Ruatelet : Buyse projelerin uygulanabilmesi için 1927 yılında bay ve bayan Ruatelet Türkiye deki mesleki eğitim için yeni planlar hazırlanarak, ders programlarında değişiklikler önermişlerdir. Bayan Ruatelet sanayi okulları kongresine katılırken, Bay Ruatelet Ankara ve İzmir de yaptığı incelemeler sonucu bir yüksek teknik öğretmen okulu projesi hazırlayıp sanat okulları programlarını yeniden düzenlemiştir. Bayan Ruatelet ise İstanbul ve Ankara da çeşitli kız okullarında yaptığı incelemeler sonunda Türkiye deki mesleki eğitimin yönlendirilmesi konusunda bakanlığa yeni bir tasarı sunmuştur.
Bayan Boccard: Raporunda kız sanayi okullarında devrim diye nitelendirebileceğimiz yeniliklere gidilmesinin gerekliliği, eğitimin çağdaşlaştırılması, öğretimin pratik alana kaydırılması, genel kültür dersleri, ev idaresi bilgilerinin verilmesinin gerekliliğini sunmuştur.
Prof. Dr. Oldenburg: Ziraat üzerine değinerek orta derecedeki tarım okullarını kurup geliştirmiştir. 1930 larda geri döndüğünde ise istediği kadar ve istediği programlarda tarım okulları açarak Alman kurumlarına uzmanlaşmak için Türk öğretmenler göndermiştir.
Albert Melch’in İstanbul Üniversitesi Hakkındaki Raporu:
Prof. Meche 1932 yılında ilk defa geldiğinde üniversite reformunun lehinde ve aleyhinde olan pek çok kişiyle görüşerek fakültelerin labaratuvarlarını, enstitülerini ve okul binalarını incelemiştir.
Sonuç olarak şu kararlara varmıştır. Bir ülkede özerkliğin büyük önemi vardır. Darül fünun yönetiminin hükümet tarafından atanması yerinde olacaktır. Çünkü siyasi atamaların üniverstelerin özerkliliğini zedeleyeceği, üniversite içerisinden bir grubun nüfuzu ile atamalar yapılmasına sebep olabilecektir. Darül fünun içerisindeki grubun ülkenin genel çıkarlarını hükümet kadar değerlendirecek durumda olmaması, bu grupların yapacağı atamaların daha fazla endişe kaynağı olmasına sebep olabilecektir.
1924 yılında Colombiya üniversitesi profösörlerinden Edward Aurel, İstanbul darül fünununun konferans salonunda tarih öğretiminde Amerikan usulü hakkında bir konferans vermiştir. Brant yönetimindeki Alman heyeti Türkiye nin ticari ve iktisadi yönünü incelemek için gelmiş ve Türkiye nin yabancı uzman getirmesi yerine Avrupaya çok sayıda öğrenci gönderilmesini önermiştir.
Prof. Dr. Paul Monree ise raporunda Türk eğitim sistemi, Amerikan ve Fransız usulleri arasında bir yerde olmalıdır. Körü körüne Fransız sistemine bağlı kalmayı bırakmalıdır. ( kendisinin filipinlerde uyguladığı sistem ).
• Okullarda daha çok pratik ve üretimi arttırıcı derslere yer verilmeli, tarım dersleri okutulmalıdır.
• Eğitim bakanlığı beni uzman olarak davet etse, önce bir Türk’ü benim yanımda bir yıl çalıştırıp, sonra ben onunla bir yıl Türk sistemini incelemeliyim. Ancak ondan sonra rapor ve projeler verebiliriz. .
1926 yılında gelen Prof. Dr. Frankline göre okullarda ve çevrede spora önem verilmesi, pratik derslerin arttırılarak tarım, orman ve ticaret okullarının sayısının arttırılarak edebiyat grubu derslerinin ikinci planda düşünülmesini istemiştir.
Prof. Dr. Henry Suzallaya göre ise milliyetçi yani sömürgeci eğitim usullerini kaldırarak bütün dünya milletlerinin aynı eğitim usulünü kabul etmeleri gerektiğini açıklayan konferanslar vermiştir.
Türkiye de 20 kadar konferans veren Fermiere ye göre Türkiye’nin yaptığı pek çok inkılaplarla geçmişe son verdiğini eğitim alanında da tek okul, laik okul, karma eğitim ve karma okul gerçekleştirecek hamlelerin atıldığını belirtmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder