3 Ekim 2011 Pazartesi

Özel Mektup Örnekleri - Özel mektup Örneği

Sevgili Anneciğim,

İçimi ısıtan, beni mutlu eden mektubunu ustam dün bana bir müjdeyle verdi. Ben, güzel yüzünün hayaliyle işimi yapıyor, desenleri, motifleri bakır bir panoya işliyordum. O kadar mutlu oldum ki...

Anneciğim,

Vakit geçirmeden, hemen bu mektubu yazıyorum. Köyden ayrılalı altı aydan fazla olmuş. Bu süre içinde, belki her ay sizleri, köyümüzü, evimizi, yemyeşil ağaçlarla dolu bahçemizi, petek petek arı kovanlarımızı görmeme rağmen yine özlemle doluyum.

Geçtiğimiz günlerde ustam, bakır işlemecilikte kısa zamanda ilerleyişimi yeteneğime ve gayretime bağlayarak "Aferin!" dedi. Sanatın bir altın bilezik olduğunu söyledi. Haftalığımın önümüzdeki hafta artacağını müjdeledi. Ben de o an, sana bayram hediyesi olarak alacağım ayakkabıyı düşündüm. İşyerimize yakın bir ayakkabıcının vitirininde gördüğüm sana yakışacak ayakkabıyı alacağım.
Bayramdan bir kaç gün önce, ustam izinli olacağımı söylemişti. Elimde ayakkabım, küçük kardeşim Zeynep'e çeşit çeşit çikolata ve boyama kitapları ile kapınızı çalacağım. Bayram sevincini birlikte paylaşacağız. Ne güzel değil mi anneciğim?

İşe iyice alıştım. Beni düşünüp üzülme! Kendini yorma! Ben usta bir sanatkar olma yolunda çalışıyorum. Sanatımıza katkıda builunmak, bir yandan da üretici bir insan olarak kendime, aileme ve milletime yararlı olmak istiyorum.

Bakır eşyalar üzerine, çay ve kahve takımlarına, semaverlere, hediyelik bakır eşyalara, duvar panolarına ne güzel desenler işliyorum bir görsen. Çizgilerin akışında, desenlerin şekillenişinde hep sizleri düşünüyorum. Babamın vefatı ile düştüğümüz sıkıntıyı nasıl göğüsleyeceğimi planlıyorum. İşimi ierletip, ücretimi artırmak istiyorum.

El emeği işler büyük ilgi görüyormuş. Bunu, rahmetli babamın arkadaşı Orhan Amca söyledi. İstanbul'da bir sergi açmamız konusunda bize yardım edeceğini belirti. Biz de "evet" dedik ve başladık çalışmaya. Aynı iş yerinde iki arkadaşımla birlikte yaptığımız özel işleri biriktirmeye başladık.Geleneksel süsleme sanatının birbirinden güzel örneklerini işliyoruz. Çalışmalarımız bitince İstanbul'da bir sergi açacağız. Orhan Amca, sergi salonu için araştırma yapmaya başladı bile. Hazırlığımız sürüyor güzel anneciğim.

Bayramda birlikte olmak dileğiyle senin ellerinden, küçük Zeynep'in gözlerinden öperim.

Kucak dolusu selam ve sevgilerimi gönderiyorum.

Adres: Çamlıca Mah.

Ankara Oğlun Emre

------------------------------------------------------------------------------------
Bir başka örnek

Adalet,

Mektubunu buldum. Bibliothegue Nationale'da bir tarihin arasından çıktı. oraya kadar nasıl gitti? Bilmem. Belki de Karaçelebizade Abdülaziz Efendi'nin ruhu ve maneviyatı seni bir evlat gibi seçti. Çünkü medhetmek gibi olmasın ama; sen de bizim eski müverrihler kadar gözü görür, kulağı işitir cinsten doğmuşsun. Hem görüyor, hem de seviyorsun. Sade görmek kötü şey. Manasız. İnsanı dışarıda bırakıyor. Görmeden sevmek, hayran olmak, o da budalılık... Sayende bir hafta evvel bütün dostlarla beraberdim.

Lolita'cılığı ayıplamayı benden bekleme. İçim gidiyor vallahi. Ne var ki, yaş geçtikçe insanda haysiyet fikri artıyor. Burada anneannesinin ayakkabısını ayağına geçiren sokakta. Çünkü Lolitalar –hakiki Lolita'dan bahsediyorum- düzgün ayakkabı meraklısı. Saint-Germain kahvelerinde, SELECT'te dolu. Galiba tahsil ağır geliyor. Nasıl okumayan erkek, ressam olmaya karar veriyorsa... Mamafih onlar da resimden, şiirden, bilhassa romandan başlıyorlar. Geçen akşam muhacir kuş cinsinden bir Lolita'ya rastladım. Saat ona doğru idi. Komşu sinemaya gitmek için otelden çıkmıştım. Yumurta gibi bir kız yaklaştı, yolunu sordu. İlk önce itiyat bu ya, bizim evin adresini vermeye kalktım, tabii aklım başıma geldi. Sokağın başına götürdüm. Viyanalı imiş. Paris'de bir haftadan beri bulunuyormuş filan. onu kaderine teslim ederek, ben de hamakatimden memnun, cinai film seyrine gittim. Biz de Lolita'cılığın döviz: Mundar öldüğüne yanmaz, ödağacından tabut ister, darb-ı meseldir. O, bu değil ama, şöyle bir aşık olsam fena olmayacak. Fakat kimse haydi demiyor...

Burada hayatım bildiğin gibi. Balzac'ın meşhur sözüyle, bir gün lazım olur, diye durmadan yığıyorum, çok okuyorum. Çok şey görüyorum. Asıl kendi şiirlerim duruyor ama, vezinsiz beş-on manzume bitirdim. Bugünlerde Victor Hugo ile fazla meşgulüm. Hatıralarını okuyorum, müzesinde birkaç defa resimlerini seyrettim. Müthiş ressam. Nasıl görüyor ve nasıl görünmenin peşinde. Sanki her tablosu sonsuzluğa veya boşluğa açılıyor. Tablo dedim ama, hakikatte desen, pastel ve lavis. Bazen bu teknikleri şaşırtıcı şekilde karıştırıyor ve daima güzel neticeler elde ediyor. Müthiş bir ekspresionizmi var, buluşları var. Mesala bugünkü tiyatronun ışık oyununu resimde yapıyor. Leopoldine'in Bir Düşüncesi diye küçük bir resimde, kız ayakta, ışıkta duruyor, etrafında düşündüğü şeyler, çiçekler filan gölgede. Bazılarında Seurat'ya hatta olur ve inanılır şey değil, Lautrec'e yaklaşıyor. Tabii muhakkak bu ressamlar onun eserlerini gördü demek istemiyorum, fakat onlardan evvel kendi başına bulduğu muhakkak. Hülasa yepyeni bir alem.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder